Erzincan'ım
Ayrıyım, dertliyim gurbet ilinde,
Erzincan, bir hasret oldu dilimde
Bir hasret, bir ateş yanar gönlümde,
Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
 Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..
Kazankaya, burcu burcu kokuyor.
Şelale çağlıyor, zikir dokuyor...
Ayrı kalmak yüreğimi yakıyor,
Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..
Ilgıt ılgıt eser tatlı rüzgârın.
Dört yanında, sıra sıra dağların...
Yeşil yeşil, canlanıyor bağların,
Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..
Yüce tepesiyle sarar insanı,
Munzur Dağı, sonsuzluğun mekânı...
Ekşisu, Beytahtı, güzel dört yanı,
Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..
Terzi Baba, öte dünya kapısı,
Mezar taşlarıyla, derviş kokusu...
Pir-i Sami, Paşa Dede... Hepisi...

Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..
Salih Baba, aşkla yazmış divanı,
Tasavvuf kokusu kaplar her yanı,
Manevî bir alem sarar insanı,
Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..
Salihoğlu, der ki yetmez bu sözler!
Erzincan gönlümden hiçbir an gitmez!
Onu anlatmaya satırlar yetmez;
Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..
|
Rıfkı Kaymaz
Tasavvuf
Tasavvuf; bir testi su,
Serin mi serin,
Meydan okur alevine
Çöllerin...
Tasavvuf; bir güneş,
Doğunca kalbe,
Ümitsizlik buzulları,
Damla damla çözülür,
Gönül peteklerinden
Ballar süzülür...
Tasavvuf; bir rüzgâr,
İmân üstüne çöken,
Bulutları dağıtan
Düşünceyi,
Şüphelerden arıtan...
Tasavvuf; bir makâm,
Şânı şöhreti,
Ünvânı noksan,
Yer ile yeksan...
Tasavvuf;
Paslı gönül kapısında
Anahtar sesi,
Îmân şifresi.
Tasavvuf; bir seldir,
Kibir kirlerini alıp götüren,
Günah kumlarını, silip süpüren,
Yedi kat göklerden
Düşüp köpüren...
Tasavvuf; bir ayna,
Hakk’tan, nûr yansıtır
Kalbe takınca.
Âşıklar, Mâşuk’u görür,
Bakınca...
Tasavvuf;
Gururdan ve kibirden
Fakirlerin dergâhı,
Fikirlerin dergâhı,
Zikirlerin dergâhı,
O’ndan gelen her şeye,
Şükürlerin dergâhı...
(1989)
|
|
Cengiz Numanoğlu
|
TASAVVUF
Tasavvuf sekiz merhaleden oluşur
Kişi ilkinde cömertlikle buluşur
İkincisi rızadır ki, onunla tutuşur
Sonrası sabırdır ki, bununla konuşur
Dördüncüsü işarettir ki, onunla anlaşır
Sonrası kurbettir ki, bununla yaklaşır
Altıncısı manadır ki, onunla uzlaşır
Sonra aşk gelir ki, kişinin binek atıdır
En sonu fakirliktir ki, kulluğun tadıdır
Tasavvuf, tövbe, arınma, velayet ve fenadır.
İnsanda tasavvuf, gönlünün kitabıdır
Allah’ ın o gönül’e hitabıdır
Fakirlik ise Muhammed a.s. ın sıfatıdır
İlim ile öğrenilmez, yaşanmalıdır.
Fakirlik denilince, düşünme maddiyat
O benlik fakiridir, yaşıyor ilahi hayat.
Hasan BELEK—08-10-07
Necip Fazıl Kısakürek Çile
Gaiblerde bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...
Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı
Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı
Bir bardak su gibi çalkalandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!
Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye
Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;
Makâni bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kainat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.
Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.
Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu ögrensem asıl?
Bir fikir ki sıcak yarad kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selam sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.
Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!
Uyku, katillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.
Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...
Akrep nokta nokta ruhumu sokmus,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.
Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!
Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.
Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehir kıymak gibi, beynimde.
Lugat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar söyleyin bana, ben kimim?
Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan mühacir; eşyadan öksüz?
Ben ki, toz kanatıi bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerrecigim ki, Arş’a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!
Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.
Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmis zamanın, hem geleceğin.
Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mavera dede.
Yandı sırça saray, ilahi yapı,
Binbir avizeyle uçsuz maddede.
Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
Içiçe mimari, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur!
Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırılıtılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.
Kaçır beni ahenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.
Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.
Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...
Bidayette tasavvuf sûfî bi-cân olmaya
derler Nihayette gönül tahtında sultân olmaya derler
Tarikatte ibarettir tasavvuf mahv-ı
suretten Hakikatte saray-ı sırda mihmân olmaya derler
Bu ab u kil libasından tasavvuf âri
olmaktır Tasavvuf cismi safi nur-ı Yezdân olmaya derler
Tasavvuf lem’ayı envar-ı mutlaktan
uyarmaktır Tasavvuf ateş-i aşk ile suzân olmaya derler
Tasavvuf şerait name-i hestiyi
dürmektir Tasavvuf ehl-i imân olmaya derler
Tasavvuf ârif olmaktır hakimen
adetullaha Tasavvuf cümle ehl-i derde dermân olmaya derler
Tasavvuf ten tılsımın ism miftahıyla
açmaktır Tasavvuf bu imaret külli virân olmaya derler
Tasavvuf sûfî kali tebdil eylemektir
bil Tasavvuf her söz ki söyler âb-ı hayat olmaya derler
Tasavvuf ilm-i tabirât-ü tevilâtı
bilmektir Tasavvuf can evinde sırrı sübhân olmaya derler
Tasavvuf hayret-i kübrâda mest ü vâlih
olmaktır Tasavvuf Hakkın esrarında hayrân olmaya derler
Tasavvuf kalb evinden mâsivallahı
gidermektir Tasavvuf kalbi mümin arş-ı Rahmân olmaya derler
Tasavvuf her nefeste şarka vü Garba
erişmektir Tasavvuf bu kamu halka nigehbân omaya derler
Tasavvuf cümle zerrat-ı cihanda Hakk’ı
görmektir Tasavvuf gün gibi kevne nümâyân olmaya derler
Tasavvuf anlamaktır yetmiş iki milletin
dilin Tasavvuf alem-i akla Süleymân olmaya derler
Tasavvuf uryet-i vüska yükün can ile
çekmektir Tasavvuf mazhar-ı ayât-ı gufrân olmaya derler
Tasavvuf ism-i azâmla tasarruftur bütün
kevne Tasavvuf câmi-i ahkâmı Kurân olmaya derler
Tasavvuf her nazarda Zât-ı Hakk'a nâzır
olmaktır Tasavvuf sûfî yâ her müşkil âsân olmaya derler
Tasavvuf ilm-i Hakk'a sinesini mahzen
etmektir Tasavvuf sûfî bir katreyken ummân olmaya derler
Tasavvuf küllü yakmaktır vücudun nâr-ı "Lâ"
ile Tasavvuf nur-ı “illa” ile insân olmaya derler
Tasavvuf on sekiz bin aleme dopdolu
olmaktır Tasavvuf nüh felek emrine fermân olmaya derler
Tasavvuf “kul kefâ billah” ile davetdürür
halkı Tasavvuf "irci’i" lafzıyla mestân olmaya derler
Tasavvuf günde bin kere ölüp yine
dirilmektir Tasavvuf cümle alem cismine cân olmaya derler
Tasavvuf Zât-ı insan Zât-ı Hakk’da fâni
olmaktır Tasavvuf “kurb-u ev ednâ”da pinhân olmaya derler
Tasavvuf cânı canâne verip azâde
olmaktır Tasavvuf cânan-ı cân, cân-ı canân olmaya derler
Tasavvuf bende olmaktır hakikat Hak ey
İbrahim Tasavvuf şer-i Ahmed dilde burhân olmaya derle
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder