Şiirler

Erzincan'ım








Ayrıyım, dertliyim gurbet ilinde,
Erzincan, bir hasret oldu dilimde
Bir hasret, bir ateş yanar gönlümde,

Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..

Kazankaya, burcu burcu kokuyor.
Şelale çağlıyor, zikir dokuyor...
Ayrı kalmak yüreğimi yakıyor,

Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..

Ilgıt ılgıt eser tatlı rüzgârın.
Dört yanında, sıra sıra dağların...
Yeşil yeşil, canlanıyor bağların,

Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..

Yüce tepesiyle sarar insanı,
Munzur Dağı, sonsuzluğun mekânı...
Ekşisu, Beytahtı, güzel dört yanı,

Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..

Terzi Baba, öte dünya kapısı,
Mezar taşlarıyla, derviş kokusu...
Pir-i Sami, Paşa Dede... Hepisi...

Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..

Salih Baba, aşkla yazmış divanı,
Tasavvuf kokusu kaplar her yanı,
Manevî bir alem sarar insanı,

Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..

Salihoğlu, der ki yetmez bu sözler!
Erzincan gönlümden hiçbir an gitmez!
Onu anlatmaya satırlar yetmez;

Gönlümde tutuşan bir odsun canım,
Erzincan, Erzincan, ah... Erzincan’ım! ..

Rıfkı Kaymaz

Tasavvuf





Tasavvuf; bir testi su,
Serin mi serin,
Meydan okur alevine
Çöllerin...

Tasavvuf; bir güneş,
Doğunca kalbe,
Ümitsizlik buzulları,
Damla damla çözülür,
Gönül peteklerinden
Ballar süzülür...

Tasavvuf; bir rüzgâr,
İmân üstüne çöken,
Bulutları dağıtan
Düşünceyi,
Şüphelerden arıtan...

Tasavvuf; bir makâm,
Şânı şöhreti,
Ünvânı noksan,
Yer ile yeksan...

Tasavvuf;
Paslı gönül kapısında
Anahtar sesi,
Îmân şifresi.

Tasavvuf; bir seldir,
Kibir kirlerini alıp götüren,
Günah kumlarını, silip süpüren,
Yedi kat göklerden
Düşüp köpüren...

Tasavvuf; bir ayna,
Hakk’tan, nûr yansıtır
Kalbe takınca.
Âşıklar, Mâşuk’u görür,
Bakınca...

Tasavvuf;
Gururdan ve kibirden
Fakirlerin dergâhı,
Fikirlerin dergâhı,
Zikirlerin dergâhı,
O’ndan gelen her şeye,
Şükürlerin dergâhı...

(1989)

Cengiz Numanoğlu
 
 
TASAVVUF

Tasavvuf sekiz merhaleden oluşur
Kişi ilkinde cömertlikle buluşur
İkincisi rızadır ki, onunla tutuşur
Sonrası sabırdır ki, bununla konuşur

Dördüncüsü işarettir ki, onunla anlaşır
Sonrası kurbettir ki, bununla yaklaşır
Altıncısı manadır ki, onunla uzlaşır
Sonra aşk gelir ki, kişinin binek atıdır

En sonu fakirliktir ki, kulluğun tadıdır
Tasavvuf, tövbe, arınma, velayet ve fenadır.
İnsanda tasavvuf, gönlünün kitabıdır
Allah’ ın o gönül’e hitabıdır

Fakirlik ise Muhammed a.s. ın sıfatıdır
İlim ile öğrenilmez, yaşanmalıdır.
Fakirlik denilince, düşünme maddiyat
O benlik fakiridir, yaşıyor ilahi hayat.

Hasan BELEK—08-10-07

Necip Fazıl Kısakürek Çile

Gaiblerde bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı
Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna (yok)un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı

Bir bardak su gibi çalkalandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye

Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor;
Makâni bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kainat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu ögrensem asıl?

Bir fikir ki sıcak yarad kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selam sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

Uyku, katillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...

Akrep nokta nokta ruhumu sokmus,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun ve dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehir kıymak gibi, beynimde.

Lugat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan mühacir; eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatıi bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerrecigim ki, Arş’a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmis zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mavera dede.
Yandı sırça saray, ilahi yapı,
Binbir avizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
Içiçe mimari, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırılıtılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni ahenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkarlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...

Bidayette tasavvuf sûfî bi-cân olmaya derler
Nihayette gönül tahtında sultân olmaya derler

Tarikatte ibarettir tasavvuf mahv-ı suretten
Hakikatte saray-ı sırda mihmân olmaya derler

Bu ab u kil libasından tasavvuf âri olmaktır
Tasavvuf cismi safi nur-ı Yezdân olmaya derler

Tasavvuf lem’ayı envar-ı mutlaktan uyarmaktır
Tasavvuf ateş-i aşk ile suzân olmaya derler

Tasavvuf şerait name-i hestiyi dürmektir
Tasavvuf ehl-i imân olmaya derler

Tasavvuf ârif olmaktır hakimen adetullaha
Tasavvuf cümle ehl-i derde dermân olmaya derler

Tasavvuf ten tılsımın ism miftahıyla açmaktır
Tasavvuf bu imaret külli virân olmaya derler

Tasavvuf sûfî kali tebdil eylemektir bil
Tasavvuf her söz ki söyler âb-ı hayat olmaya derler

Tasavvuf ilm-i tabirât-ü tevilâtı bilmektir
Tasavvuf can evinde sırrı sübhân olmaya derler

Tasavvuf hayret-i kübrâda mest ü vâlih olmaktır
Tasavvuf Hakkın esrarında hayrân olmaya derler

Tasavvuf kalb evinden mâsivallahı gidermektir
Tasavvuf kalbi mümin arş-ı Rahmân olmaya derler

Tasavvuf her nefeste şarka vü Garba erişmektir
Tasavvuf bu kamu halka nigehbân omaya derler

Tasavvuf cümle zerrat-ı cihanda Hakk’ı görmektir
Tasavvuf gün gibi kevne nümâyân olmaya derler

Tasavvuf anlamaktır yetmiş iki milletin dilin
Tasavvuf alem-i akla Süleymân olmaya derler

Tasavvuf uryet-i vüska yükün can ile çekmektir
Tasavvuf mazhar-ı ayât-ı gufrân olmaya derler

Tasavvuf ism-i azâmla tasarruftur bütün kevne
Tasavvuf câmi-i ahkâmı Kurân olmaya derler

Tasavvuf her nazarda Zât-ı Hakk'a nâzır olmaktır
Tasavvuf sûfî yâ her müşkil âsân olmaya derler

Tasavvuf ilm-i Hakk'a sinesini mahzen etmektir
Tasavvuf sûfî bir katreyken ummân olmaya derler

Tasavvuf küllü yakmaktır vücudun nâr-ı "Lâ" ile
Tasavvuf nur-ı “illa” ile insân olmaya derler

Tasavvuf on sekiz bin aleme dopdolu olmaktır
Tasavvuf nüh felek emrine fermân olmaya derler

Tasavvuf “kul kefâ billah” ile davetdürür halkı
Tasavvuf "irci’i" lafzıyla mestân olmaya derler

Tasavvuf günde bin kere ölüp yine dirilmektir
Tasavvuf cümle alem cismine cân olmaya derler

Tasavvuf Zât-ı insan Zât-ı Hakk’da fâni olmaktır
Tasavvuf “kurb-u ev ednâ”da pinhân olmaya derler

Tasavvuf cânı canâne verip azâde olmaktır
Tasavvuf cânan-ı cân, cân-ı canân olmaya derler

Tasavvuf bende olmaktır hakikat Hak ey İbrahim
Tasavvuf şer-i Ahmed dilde burhân olmaya derle


 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder